15 Ekim 2013 Salı



EKSİKSİZLİĞİN USTASI: VÜS'AT O. BENER     

    Tam adı Vüs'at Orhan Bener. VOP imzasını sadece Özgür İnsan dergisinde kullandı. Ama edebiyat tutkunları onu Vüs'at O. Bener adıyla, benzersiz öykülerin ustası olarak bildi.
   
    1950'de New-York Herald Tribune ile Yeni İstanbul gazetelerinin ortaklaşa düzenledikleri öykü yarışmasında üçüncülük ödülünü, adıyla özdeşleşen “Dost” öyküsüyle kazanarak dikkat çekti. Yayımlanan ilk kitabının adı da Dost zaten. İki yıl sonra Seçilmiş Hikayeler, Varlık, Yeditepe ve Dönem dergilerinde yayımlamaya başladığı öyküleriyle tanındı; Gergedan, Argos ve Gösteri dergilerinde sıkça değil ama her yazdığı öykü ile “yeni” biçemler deneyen “farklı yazar” kimliğini sürdürdü. Yeni anlatım olanaklarını denediği ve soyutlamalara başvurduğu öykülerinde, yeni bir gerçekçilik anlayışında ısrarcı oldu. İnsanın iç dünyasına, bilinçaltındaki karmaşa zenginliğine yönelen, edebiyatı öncelikle bir dil ve anlatım biçimi olarak ele alan 1950 kuşağı öykücüleri içinde seçkin bir yer edindi.
    
    Gerçek edebiyat yapıtlarında olması gerektiği gibi, Vüs'at O. Bener; yazınsal anlatılarında okura sonsuz olanaklar tanıdı, tuzaklar kurdu. Böylece, kendisi gözden uzak durmayı seçtiği için edebiyat okurlarının da gözünden uzakta kaldı, yeterince değerlendirilmedi. Oysa Bener, öykü geleneğimizi zenginleştiren, yeni alanlar açan yazarların başında geliyordu. Çoğunlukla kısa, kesik, çarpıcı kelime vurgularıyla, sadece birkaç ayrıntı marifetiyle bir karakteri bütünüyle aktaran özgün bir betimleme biçimi oluşturdu. Yazınsal dil ile ruhsal durumlar hep iç içe ve sanki kimyasal bir birleşmeyle tekil bir yazınsal düzey oluşturdu.

    Bener, eyleme ve olaya dayalı öykülerin tersine iç dinamik'e yaslanan bir yolu tercih etti hep. İç eyleme bağlı olmak; iç dünyaların derinliği, ayrıntıların gizemi demekti. Yazılmamış olanı da sundu okura. Kullandığı dilin yoğunluğu Bener'in, ilk öyküsünden başlayarak savrukluğa, acemiliğe uzak bir çizgide olgunlaşmasını getirdi. Geleneksel olanla, yenilikçiliği usta bir yapı işçiliği ile birleştirdi. Bu ayırıcı özelliği, onun, dış gerçekliği yanlış yere koyduğu, hatta bozduğu ya da ele aldığı kahramanların iç dünyalarına eğilirken, çözümlemelerle dış gerçeklik arasında bir uyum sağlayamadığı yönünde eleştirilmesine yol açtı. Öte yandan James Joyce'la karşılaştırıldığı da oldu. Denetlenmiş bir bilinç akışı'nın özgün örneklerini verdiği söylendi. Öykülerinde egemen olan boşunalık, yabancı ve bunaltıcı dünya duygusu neredeyse bütün kahramanlarının çıkış alanı. Bener'in kurmaca ile otobiyografi arasında yol alan yazı kanalları, hiçbir yerde durmadı, hep bir ara bölgenin belirsizliğini aradı.
      
    1922'de Samsun'da doğmuştu. Öğretmen bir babanın oğlu. Öğrenimini Erzincan'da, Sivas'ta, Bursa'da gördü. Memur, düzeltmen, müşavir, sendikacı olarak çalıştı. Hayatının önemli bir bölümü Ankara'da geçti.
 
    “Salt tekillik! Bana özgü damaltı. Tavanı yıldızlara bakar olmasın...” diyordu Bay Mannit Sahtegi'nin Notları'nın kahramanı.
    
    Öyküler, romanlar, oyunlar, “manzumeler” yazdı. Yazdıklarıyla birlikte, yazdıklarından çok, boş, okurun doldurması, tamamlaması gereken yüzlerce sayfa bıraktı ardında. Kelimeleri hâlâ Ankara'da ve bütün art alanlarda. Vüs'at O. Bener'in yazısı yeni okurunu bekliyor.